ŞİŞLİ ANADOLU LİSESİ FİZİK SİTESİ
  EİNSTEİN Albert (1879-1955)
 

EİNSTEİN Albert (1879-1955)

                 Görecelik( ya da BAĞILLIK)kuramıyla tanınan kuramsal fizikçi Albert Einstein,1879 yılında

Almanya'nın Ulm kentinde dünyaya geldi.Eğitimine Münih'te başlayıp liseyi İsviçre'de tamamladı.O yılarda sıradan bir öğrenciydi.17 yaşında,o zamana kadar pek ilgilenmediği matematik konularına eğildi ve Zürich politeknik okuluna girdi.İsviçre'nin liberal ve ılımlı havasını kendine uygun bulduğundan,1901'de okulu bitirince İsviçre vatandaşlığına geçti.

                       Politeknik okuluna öğretmen olmak amacıyla giren Einstein,okuldan sonra iş bulmakta zorluk çekti.Bern patent bürosunda çalışmaya başladı.1905'te Zürich üniversitesinde,fizik doktorasına başladı.O yıl,her biri ayrı bir doktora tezi olabilecek, 3 makale yayınladı.Ama,düşünceleri,fizikçilerin çoğunca anlaşılamadığından,hemen benimsenmedi.

                      Bu makalelerin tümünde,deneysel bilimlerin sağlam ilkeleri ile yeni düşüncelerin bağdaştırıldığı görülmekteydi.Bunlardan biri,göreceliğin''özel kuramı''ydı.Söz konusu kuram,1915'te göreceliğin genel kuramıyla son biçimini aldı.

                      Görecelik kuramı,fiziğin dayanmakta olduğu temelleri bütünüyle değiştiriyordu.Deneyler sonucu,ışık hızının,ışık kaynağı gözlemciden ister uzaklaşsın,ister yaklaşsın,değişmediği anlaşılmıştı.Ama bu gerçek,Newton mekaniği ile çelişiyordu.

                      Çelişki,Einstein'in''özel kuramı''yla çözüldü.Bu kuram,kütle ile enerjinin eşdeğerliliğini gerektiren yeni bir mekanik yorum getiriyordu.Einstein,maddenin enerjinin,enerjinin de maddenin bir biçimi olduğunu söyledi.Bu ilişki,ünlü enerji eşittir,kütle çarpı ışık hızının karesi denklemiyle belirtildi.Küçücük bir madde,aslında dev bir enerji kaynağıdır.

                      Atom enerjisinin temeli budur. 

 

                           - '' Okula gitmem neden gerekiyor, babacığım? ''

                    Sert görünüşlü baba, sekiz yaşındaki oğlunu tepeden süzdü.

                    - '' Albert, kara cahil biri olarak mı büyümek istiyorsun, yoksa? ''

                    - '' Kara cahil de ne demek? ''

                    İyi döşenmiş geniş salonun öbür ucundan bir kahkaha yükseldi. Baba ile oğul, birlikte, büyük piyano başındaki anneye döndüler.

                    - '' Ah Hermancığım, bilmiyor musun, o oyunda Albert'le başa çıkamayacağını? '' '' Doğrusunu istersen, ne demek istediğini anlayamıyorum.'' diye kekeledi kocası.

                    - Eski bir Macar halk şarkısını çalmayı sürdüren bayan Einstein,

                    - Haydi, haydi, bilmezlikten gelme. Bilmiyor muyum sanki, Albert'i soru sormaktan vazgeçirmek için sorusuna soruyla yanıt vermek taktiğini!'' Ama görüyorsun ya, yürümüyor! dedi.

                    - Albert seğirterek annesinin yanına gitti; tuşlar üzerinde kayan usta parmaklar ona bir anda ne sorduğunu unutturmuştu. Piyano şarkı söylüyordu, adeta! İki tuşa sert bir vuruşla çalmasını noktalayan anne, taburesinde döndü, oğlunu kolları arasına aldı. Albert'in koyu gür, dalgalı saçlarının üstünden kocasına gülümsedi: - '' Görüyorsun ya, Albert'i soru sormaktan alıkoymanın bir yolu vardır: benim müziğim! ''

                    Baba da gülümsedi; bir şey demeğe kalkmadan, oğlan annesinin kucağından dönerek,

                    - '' Soru sormak kötü bir şey mi? '' diye sordu.

                    Bu kez gülme sırası babasındaydı:

                    - '' İşte sana! Boşuna övünme, senin müziğinin de onun durduracağı yok.''

                    Anne kocasını duymazlıktan gelerek, oğluna döndü:

                    - '' Soru sormanın hiçbir kötü yanı yok, tatlım. Yeter ki, soruların karşındakini küçük düşürmeye ya da kırmaya yönelik olmasın! ''

                    - '' Ama ben öyle bir şey yapmıyorum, anneciğim. Bilmediğim o kadar çok şey var ki, sorarak öğrenmek istiyorum; her şeyi öğrenmek istiyorum. ''

                    Anne gururla gülümsedi; baba ise biraz duraksamalı,

                    - '' Peki, gerçekten her şeyi öğrenmek istiyorsan yavrum, okula neden gitmen gerektiğini nasıl sorabilirsin? Okul soruların yanıtlandığı yer değil mi? '' diye araya girdi.

                    - '' Değildir, babacığım! '' dedi çocuk. '' Yanıtlamak şöyle dursun, soru bile sordurmuyorlar, insana. Okuldan hoşlanmıyorum. Hapishanedeymişim gibi sanki. Öğretmenler gardiyanlardan farksız; sıralar arasında gidip gelen gardiyanlar! ''

                    Karı koca birbirlerine tedirgin gözlerle bakıştılar. Albert'in bu suçlamalarına ne diyebilirlerdi ki .....

                    İşte her şeyi sorgulayan bu çocuk, ilerde büyük bilimsel atılımların yanı sıra özentisiz, erdemli bilge kişiliğiyle de tüm dünyanın ilgi odağı olacaktı.

 

                    ----------------------------------------------

 

         Einstein'in getirdiği çözüm, deney sonuçlarını yansıtan şu iki temel ilkeyi içermektedir. 1) Doğa yasaları ivmesiz hareket eden tüm sistemler için aynıdır; 2) Işığın hızı, kaynağına göre hareket halinde olsun veya olmasın, her gözlemci için aynıdır.

              Özel Görecelik Kuramı'nın öncüllerini oluşturan bu iki temel ilke, yeterince anlaşılmadıkça, Einstein devrimini kavramaya olanak yoktur. Kuramın içerdiği tüm önermeler, bu öncüllerin mantıksal sonuçlarıdır. Aslında deneysel nitelikte olan olan bu iki ilkenin yol açtığı kuramsal devrim, ilk bakışta şaşırtıcı görülebilir. Ama sonuçlarına bakıldığında şaşkınlık, yerini büyük bir hayranlığa bırakmaktadır.

              Sonuçlardan biri, bir gözlemciye bağıl olarak nesnelerin hareketleri yönünde uzunluklarının kısaldığı, kütlelerinin arttığı öndeyişidir. Örneğin, bir topu ışık hızına yakın ( yakın, çünkü kurama göre ışık hızını yakalamaya ve aşmaya olanak yoktur ) bir hızla uzaya fırlattığımızı varsayalım: Hareket dışındaki bir gözlemci için top bir tepsi gibi yassılaşırken, kütlesi büyük ölçüde artar. Hızı kesildiğinde top, önceki biçim ve kütlesine döner. Kurama göre hızı ışık hızına erişen bir nesnenin oylumu sıfır, kütlesi sonsuz olur. Ancak böyle bir şey düşünülemeyeceğinden, hiçbir nesnenin ışık hızıyla hareketi beklenemez. Başka bir deyişle, kütlenin kütlenin sonsuzlaşması hareketin yok olması demektir.

             Daha az şaşırtıcı olmayan sonuç da, zamanın göreceliği. Örneğin, birbirine tam ayarlı iki saatten birini çok hızlı bir roketle uzaya yolladığımızı düşünelim. Bu saatin yerdeki saate göre daha yavaş çalıştığı görülecektir. Roket saniyede yaklaşık 260 000 km hızla yol alıyorsa, yerdeki saatin yelkovanı iki tam dönüş yaptığında roketteki saatin yelkovanı ancak bir tam dönüş yapacaktır. Oysa rokette bulunan gözlemci için öyle bir yavaşlama söz konusu değildir; saat normal hızıyla çalışmaktadır. Ne var ki, bu kişi dünyaya döndüğünde kendisini karşılayan ikiz kardeşini daha yaşlanmış bulacaktır.

 

 
  Bugün 16 ziyaretçi (24 klik) kişi burdaydı! Hazırlayan:Hüseyin ÖKSÜZ  
  Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol